Uluslar için yasalar kitabını incelemeye devam ederken, herkese uygun bir yasal metin oluşturmanın imkânsız olduğunu bilmemiz önemlidir. Her kültürün kendine has özellikleri vardır, bu nedenle burada tartışılan öğretilerin yönlendirildikleri kimliğe uygun uygulamasını bulmak için özel bir ihtiyaç vardır. Bu nedenle, buradaki tartışmamızı İsrael ile uluslar arasındaki diyaloğu yenilemeye başlamak için bir öneri olarak yorumluyorum.
Bu çalışmanın doğası, okuyucuya sunulduğu şekliyle, öncelikle pratik yasal rehberliktir. Ancak hukukun, genel olarak insanlık ve özel olarak Yahudi halkı için çok daha geniş bir bütünsel manevi ve ahlaki değerler sisteminin sadece bir dalı olduğunu anlamalıyız. Başka bir deyişle, tüm insan davranışlarını yalnızca yasaya itaat olarak özetleyemeyiz çünkü işin içinde daha derin bir şey olduğu açıktır. İnsanlık birçok kimliğe sahiptir ve bu kitabın içeriğinin, İsrael'in kutsama getirmesi amaçlanan yeryüzündeki ailelerin her birinin zengin insani ve ruhani mirasıyla nasıl uyumlu olduğunu incelemesi gereken çeşitli kültürlerin temsilcileri arasında kesinlikle derin bir diyaloga ihtiyaç olacaktır.
Başka bir deyişle, açıklığa kavuşturmamız gereken pek çok konu vardır. Bugün dünyayı bölen konulardan biri, Batı kültüründe Tanrı'nın ve insanın yeri sorunudur. Batı, Yunan felsefesinden insanın tüm varoluşun merkezi olduğu, Tanrı'nın ise, eğer varsa, çevrede durduğu varsayımını miras almıştır. Bu görüşe göre ideal rejim demokrasidir, özellikle de liberal demokrasi, bunun zorunlu sonucu insan özgürlüğüdür ve bu yaygın müsamahakârlık da buradan kaynaklanmaktadır.
Bir dahaki sefere İslam'ın bu konudaki tutumunu ve Batı'nın yaklaşımıyla nasıl bir tezat oluşturduğunu inceleyeceğiz.